Sosyal mecraların kullanımıyla ilgili ben de iki laf etmezsem olmaz. 🙂
Hepimiz Facebook, Twitter, Instagram vb. sosyal mecraları kullanıyoruz (Hatta suyunu çıkarıyoruz ama neyse!) ve artık bunlar hayatımızın vazgeçilmez parçaları. (“Maalesef” demiyorum çünkü ben severek kullanıyorum ve şikâyetim de yok.) İnternet erişimiyle ilgili sorun yaşadığımızda veya telefonumuzun şarjı bittiğinde ne hale geldiğimizi hatırlatırım. 63 yaşındaki annem bile son altı aydır sosyal medyada ve ortalığın tozunu dumana katıyor. Hem de ne katmak… 🙂
Şundan birkaç yıl evveline gittiğimde kendimi hatırlıyorum da, bunları kullanmamak adına bayağı bir direnmiş ve hatta ilk başlarda becerememiştim bile. Şu anki durumumu yazmama gerek yok herhalde. Malumunuz, durum ortada…
Şimdi hepimizin elindeki akıllı telefonlar sayesinde sadece alo demekten o kadar ötelerde ki halimiz… Sabah kalkar kalkmaz ilk yaptığımız şey telefonlarımıza bakıp gönderilerimizin kaç like aldığını kontrol etmek veya mail’lerimize bakıp dünyayı kurtarmaya başlamak oluyor.
Ben daha çok Instagram’ı yoğun kullananlardanım. Hatta o meşhur fincan koleksiyonumu da Instagram sayfalarından bulduğum antikacılardan toplayarak yaptım. Toplamaya devam ediyorum. Bunun dışında olan biten her şeyi oradan takip ediyorum artık.
Buraya kadar her şey hepimizin yaptığı şeyler, değil mi? Evet, benim bize lafım yok. Sevdiğimiz ve isteyerek yaptığımız bu işlerden son derece memnunum kendi adıma. Bu arada sosyal mecralarda vakit geçirenler sosyalleşemez tezini de en iyi çürütenlerdenim, çünkü her şeye yeterince vakit ayırıp çok da güzel sosyalleşiyorum. 🙂
Benim sözüm bu sosyal mecraları deli gibi kullanıp hiç ilgisi yokmuş gibi davranan tiplere. Hani hepimiz dizileri seyrederiz ama sorarsanız hepimiz belgesel dışında TV ekranında hiçbir şeye bakmayız ya, işte tam bu tiplere lafım benim. Oturup bunlarla ilgili kafa patlattım, sonrasında bunların ortak özellikleri hakkında şunları buldum:
Bu tiplerin:
- Sosyal mecralarda tek tük paylaşımları vardır, hatta yok denecek kadar azdır.
- Her şeyi izlerler, bilirler, hatta didik didik ederler ama kendileriyle ilgili tek bir satır yazıya veya resme rastlayamazsınız. Çünkü insanüstü varlıklardır. Maazallah bir fotoğraflarını bizlerle paylaşırlarsa sonra neler olur?
- Kimsenin tek bir gönderisini beğenmezler.
- Her şeyden haberdarlardır. “Sıkı takipçiyim” diyen sizden benden daha fazla konuya hakimdirler.
- Bazılarının kendilerine ait hesapları bile yoktur. Eş dost hesaplarıyla girip ortalığı hallaç pamuğuna çevirirler.
- Çok meraklıdırlar ve haddinden fazla da kıskançtırlar!
- Güzel şeyleri taktir etmek yerine içten içe “Neden bende yok?” diye hasetlenirler. (Tecrübe ettim, kafadan atmıyorum.)
- Hiçbir aktif hareketleri olmadığı için onları sosyal mecralardan uzak zannederiz, lakin hepimizden daha fazla vakit geçirirler.
Anlayacağınız, böyle hayatlarımızı takip eden, neler yaptığımızla ilgilenen, tek bir yorum veya beğeni lütfunda bile bulunmayan gizli takipçilerimiz vardır.
Bu gibi tipler iflah olmazlar. Onlara sadece “Allah akıl fikir versin” demekten başka yapacağımız yoktur. Ama gerçekten sosyal mecralardan uzak duran ve bunu hayat biçimi haline getirmiş kişileri de saygıyla selamlıyorum.
Özetle demem o ki ya göründüğümüz gibi olalım ya da olduğumuz gibi görünelim. Hayat o kadar da başkalarının hayatlarını takip edip didik didik edecek kadar uzun değil. Gerçekten!.. 🙂