Öncelikle 2023 yılının hayallerinizi gerçekleştirdiğiniz, sağlık ve başarı dolu bir yıl olmasını diliyorum.
Bu haftaki yazımda şirket çalışanlarının kalitesini şirket yöneticilerinin ve o şirketin liderinin nasıl belirlediğinden bahsetmek istiyorum.
Hayatımızda birçok organizasyonun parçası oluyoruz. Ailemizde, okullarımızda, dershanelerimizde, üyesi olduğumuz öğrenci kulüplerinde veya derneklerde, sonrasında iş hayatımızdaki şirketlerimizde yaşamlarımız şekilleniyor. Bu örnekleri siz daha da genişletebilirsiniz tabii ki. 😌
Ben şirket kısmını biraz daha açmak, örneklendirmek istiyorum. 🙃
Hepimizin dikkatini çeken birçok insan olmuştur eminim veya şu sözleri kendi kendinize veya bir yakınınıza mutlaka söylemişsinizdir: “Bu insan buraya nasıl gelmiş? Bu insan bu işe nasıl seçilmiş? Nasıl olur da bu işi bu insana emanet ederler?”
Dediniz değil mi bunlardan en az birini? Belki de birçok kez dediniz. 😉
Ben daha iş hayatımın başlarında bir şirkette çalışırken biri için kendi müdürüme bunu demiştim. “Nasıl olur da bu kişi bu mevkiye gelir, inanın hiç anlamıyorum.” demiştim. O da bana hayatım boyunca hep üzerinde düşüneceğim şu sözle karşılık vermişti: “Tuğbacığım, bu dünyada çoğunlukla insanlar yönetebildikleri, yönlendirebildikleri veya kontrol edebildikleri insanlarla çalışırlar. Onları zorlayacak veya aldıkları yanlış kararları yüzlerine söyleyip itiraz edecekleri insanları tercih etmezler.”
İnanın, bu sözleri hayatım boyunca unutmadım.
Tüm başarılı şirketlerin, devamlılığını sürdürebilen şirketlerin hemen hemen hepsi kendine güvenen ve çalıştıkları insanların fikirlerine ve kararlarına saygı gösteren liderlerden oluşuyor.
Aldığı kararları sorgulamayan, ne derse itiraz etmeden uygulayan ekiplerle çalışmak isteyen yöneticiler nitelikli ve başarılı insanları seçemezler, seçseler bile o kişileri uzun zaman ekiplerinde tutamazlar.
Sanılır ki yönetici olanlar öğrenme sürecini tamamlamış ve her şeyin en iyisini bilen kişilerdir. Tamamen yanlış! Bir insan için en tehlikeli olanı, gelişime kendini kapatmak ve elindeki güce güvenerek güç zehirlenmesine maruz kalmaktır.
Bu güç zehirlenmesi ile ilişkilendirilen hubris sendromu, gücü elinde bulunduranların kibirleri ve egolarından kaynaklanan davranış bozuklukları ile tanımlanabilir. Bu tür yöneticiler genellikle eğitim ve bilgi seviyesi yeterli olmayan, hatta iyi olmayan kişilerdir. Peki, bu kişilerin kuracakları ekiplerin nasıl sağlıklı ve adil olması beklenebilir ki?
İnsan beğenilmek, takdir edilmek ister. Bunlardan hoşlanmayan insan bulmak neredeyse imkânsızdır. İnsan sosyal bir varlıktır ve birçok duyguya ihtiyacı olduğu gibi bu duygulara da ihtiyaç duyması son derece normaldir. Ama her duygunun abartılması nasıl sakıncalı ise bu duyguların da insanı ele geçirmesi iş yaşamında çok tehlikelidir.
Şirketler seçtikleri yöneticilere şirketlerini emanet ederler. Şirketlerini geliştirmelerini, kâr ettirmelerini ve çalışanları doğru seçmeleri için onlara yetki verirler ve güvenirler.
İşte en önemli konu ise bu güç zehirlenmesi yaşayan kişilerin kendi yöneticilerine karşı kendilerini çok iyi gizleyebilme yetenekleridir. Bu kişiler üst tarafı memnun edebilmek için altında çalışan herkesi kolaylıkla harcayabilirler. Kendi yöneticileri bu tipleri anlayana kadar altında çalışan nitelikli herkes çoktan gitmiş veya gönderilmiş olur. Sonra da her dediklerini onaylayacak, “siz harikasınız, şahanesiniz” diyecek kişileri boşalan yerlere özenle yerleştirirler. 😳
Birçok uluslararası şirketin başlarda göstermiş oldukları başarıyı devam ettirememelerine, hatta piyasadan silinmelerine sebep olan yanlışlardan bir tanesi de bu tip yöneticilerdir.
İş hayatında “ben yaptım oldu”, “ben bilirim” ile süreklilik ne yazık ki uzun vadede mümkün değildir. Böyle yönetilen şirketlerin sonu hep hazin bitmiştir.
Şirketlerin ürettikleri değerlerin yanı sıra en büyük sermayeleri çalışanlardır. Çalışanları ne kadar kaliteli, nitelikli, işlerinin ehli insanlardan oluşursa başarı da beraberinde kaçınılmazdır.
Ben şirketlerin ilk müşterilerinin kendi çalışanları olduğuna inananlardanım. Çalışan memnun ise müşteri de memnundur. Çalışan kendini çalıştığı şirkete ne kadar ait hissederse o şirkete bağlılığı da o oranda olur. (Bir başka yazımda insanların çalıştıkları şirketlere aidiyet kazanmalarına da değineceğim.)
Bu sebeple etrafınızdaki her kurum ve kuruluşa bir de bu gözle bakmanızı öneriyorum.
Sakın “Bu insana bu iş nasıl verilmiş?” diye insanı sorgulamayın. Hemen dönün ve o insanı oraya kim getirmiş, o işi kim emanet etmiş, ona bakın.
Kısaca, çalışanını söyle, sana yöneticisini söyleyeyim. 😊