Üniversite yıllarında hep şu konuşulur: Şansın varsa hızla yükselirsin, şansın varsa iyi işler karşına çıkar, şansın varsa iyi bir şirkette işe başlarsın…
Ben de sizler gibi öğrencilik yıllarımda şansın gerçekten önemli olduğunu düşünürdüm.
Ama 30 yıldır şansımın yaver gittiği için yükseldiğim herhangi bir pozisyon, şansım sayesinde aldığım bir terfi veya iş teklifi olmadı.
Burada sizlerle sohbet eden Tuğba 30 yıldır çok ama çok çalıştı. İş hayatımda şansım sadece çok ama çok değerli bana yol gösteren tecrübeli insanların yoluma çıkmış olmalarıdır.
Hiç mi kötü yöneticilerle çalışmadım. Tabi ki çalıştım. Onlardan da ileride yönetici olduğumda neleri yapmamam gerektiğini öğrendim. Onlara da selam olsun buradan.
Üniversitede okurken çalışmaya başladığımı daha önceki yazılarımda bahsetmiştim. O zamanlar (ben de artık “benim zamanımda” demeye başladım, eyvah) iş ilanları gazetelerden bulunurdu. Hafta sonu büyük gazetelerin İnsan Kaynakları ekleri çıkardı.
Oradan bana uygun ne iş olur diye baktığımda tecrübesiz biri olarak sadece santral operatörlüğü işlerine talip olabildim. Ve ilk işimi 15 farklı şirkete iş başvurusu yaptıktan sonra tecrübesiz biri ile çalışmayı tercih eden ilk işime kabul edildim.
Tüm iş hayatımda bana yol gösterecek, bana iş hayatında nasıl davranmam gerektiği ile ilgili birçok şeyleri öğretecek şirketimde 7 yıllık serüvenim başladı. (Tabii ki santral operatörü olarak 7 yıl geçirmedim.)
Çok meraklıydım, çok çalıştım. Mesai saati 18.00’da sona erdiğinde ben 2 saat daha kalır, o zamanlar bilgisayar kullanılmaya yeni başlandığı için bilgisayar öğrenirdim.
Çalıştığım iş yeri o dönemin en büyük Apple Center mağazalarından biri idi. Yani ilk bilgisayarım Apple Color Clasic idi. Ben santral operatörlüğü yapıyordum ama aynı zamanda genel müdüre gelen misafirlere çay servisi yapıyor, tüm fotokopi işlerini, satış ekiplerinin teklif mektuplarını ve randevularını, teknik servisin günlük planlamalarını da hazırlıyordum.
Hiç unutmuyorum, bir gazeteye çok büyük bir iş almıştık. Birçok font yurtdışından geldi ve Türkçeleştirme işinin yetişmesi gerekiyordu. Bu işi yapacak olan kişiler gazetedekilere eğitimlere başlamışlardı. Ben daha 10 aylık santral operatörü olarak bu işi ben yapabilir miyim diye sordum. Onlar da neden olmasın sana hızlıca eğitim veririz yaparsın tabi ki dediler. 2 haftada ortalama günde 5 saat uyku ile bu işi tamamladım. (O zamanlar eve iş götürmek mümkün olmadığından şirkette sabahlanıyordu.)
Yani, işe “benim görev tanımımda mı canım”, “bana ne” demeden talip olduğunuzda, akşam 17.30’da saatinizi kontrol edip işten ilk çıkan siz olmadıkça ŞANSI kendiniz yaratıyorsunuz.
Hiçbir yönetici çalışkan gayretli bir çalışanı gözden kaçırmaz, benden size bir sır olsun bu da.
Hiçbir iş de şansa bağlı devam etmez… Belki şans (!) eseri o işi bulursunuz ama devamlılığını sağlayamazsınız.
Sizlerin öncelikle kendinize inanması sonrasında ise çok çalışması gerekiyor.
Üniversite bittiğinde hiçbir şirket sizi dolgun ücretle ve bir unvanla işe davet etmeyecek. Öncelikle burada anlaşalım. Şans dediğimiz şeyi sizler yaratacaksınız. Gözünüz açık olacak, yenilikleri dünyayı takip edeceksiniz…
Ve çok çalışacaksınız. Bir işin çırağı olmadan patronu olma hayali sadece tembellerin hayal ettiği bir şeydir. Ve bu patronluk hayalinin de hayal olmanın ötesine gitmesi çok zordur.
Kendinizi tanıyın, sınırlarınızı, kapasitenizi bilin. İsteyin ve çok çalışın.
Sonrasında inanın şans yanınızda olacaktır…